Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Büyük Nutuk » Bölüm: 12.1

0 13.629

LONDRA KONFERANSI’NA KATILACAK OLAN DELEGELER, DOĞRUDAN DOĞRUYA MİLLÎ İRADEYİ TEMSİL EDEN BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NCE SEÇİLMELİDİR

Şimdi, arzu buyurursanız İstanbul ile haberleşmeye devam edelim:

Tevfik Paşa, 27 Ocak tarihli bir telgrafı ile tekrar etti. Bakanlar Kurulu Başkanlığı’ndan şu cevap verildi:

Ankara, 30.1.1921

İstanbul’da Tevfik Paşa Hazretleri’ne

İtilâf Devletleri politikasında Türkiye lehine görülen son gelişmeler, milletin fedakârca azminin eseridir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Sévres Antlaşması’nı tümüyle reddetmesi üzerine ortaya çıkan şu durumdan, millî çıkarlarımıza en elverişli sonuçların elde edilmesi, Londra Konferansı’na katılacak delegelerin doğrudan doğruya milli iradeyi temsil eden Büyük Millet Meclisi’nce seçilmiş ve gönderilmiş olmasıyla mümkündür. Uğursuz Sévres Antlaşması’nı imzalamış bir hey’etin varisleri durumunda olan hey’etiniz delegelerinin, vatan ve millet için yararlı olan sonuçları elde edebilmeleri mümkün değildir.

Bu bakımdan, vatanın yüksek çıkarlarını düşünerek bu barış görüşmelerinde Büyük Millet Meclisi delegelerini millî birliği tam olarak gösterecek bir şekilde serbest bırakmaklığınız gerekir. Bundan dolayı, bir taraftan önceki tebligatımızla ilgili görüşmeleri takip ve yürütmekle birlikte, bir yandan da aşağıdaki kararları derhal kabul ederek yerine getirmeniz rica olunur:

1 – Londra Konferansı’na katılacak Türkiye hey’eti yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek ve gönderilecektir.

2 – Bu delegeler hey’eti ile birlikte gitmesini gerekli gördüğünüz bazı uzman müşavirlerle gerekli evrak ve belgeler, tarafınızdan hazırlanacak ve hey’ete katılmak üzere yola çıkarılacaktır.

3 – Bizim tarafımızdan gönderilecek delegeler hey’etinin, bütün Türkiye’yi temsil edecek tek hey’et olduğunu da İtilâf devletlerine bildireceksiniz.

4 – Vaktin darlığı dolayısıyla kesin ve son olarak alınan bu kararların kabul edilmemesi halinde, vatan ve milletin selâmeti adına doğacak tarihî sorumluluk tamamen hey’etinize ait olacaktır.

Bakanlar Kurulu Başkanı

Fevzi

Efendiler, Tevfik Paşa’nın çalışma arkadaşı olup Ankara’da bulunan İzzet Paşa tarafından da bir telgraf çekilmesinin yararlı olacağını düşündük. İzzet Paşa’nın telgrafı şuydu:

Şifre Ankara, 30.1.1921

İstanbul’da Tevfik Paşa Hazretleri’ne

Şubat sonlarında Londra’da toplanacak konferansla ilgili olarak Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ile Zâtıdevletleri arasında yapılan açık telgraf yazışmalarındaki bilgileri öğrenmiş bulunuyoruz.

Hey’etimizin uğradığı başarısızlıktan sonra yine düşünce bildirmeye cesaret etmek utanç verici olmakla birlikte, gerçek durum ve burada hâkim olan görüşler üzerinde derin kavrayışlı yüksek şahsiyetlerini aydınlatmayı vatanseverlik duygusunun bir gereği sayıyoruz.

İstanbul’un işgal altında bulunması dolayısıyla, oradaki bir hükûmetin milletin temel çıkarlarını savunma gücünü gösteremeyeceği burada tabiî görülmektedir. Sonradan Anadolu ile İstanbul’un biribirinden ayrılmasına yol açacağı endişesiyle, iki ayrı hey’et halinde konferansta bulunmaktan da kaçınılmaktadır.

Mustafa Kemal Paşa Hazretleri de, telgraflarındaki görüşlerden, esas itibariyle fedakârlık etmeye yetkili değildir. Anadolu’da, Tanrı’nın yardımıyla, muhalefet ve isyanlar bastırılıp etkisiz duruma getirilerek ve çeteler ortadan kaldırılarak kuvvetli bir ordu ve hükûmet kurulmuştur.

Avrupa’yı, Sévres Antlaşması’nın lehimize değiştirilmesine yöneltebilecek görüşmelerin kesilmesine meydan verilmeyecek şekilde, himmetlerinizin esirgenmemesini sadakatımıza dayanarak istirham ederiz.

Buradaki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Padişah tarafından tanınması temel şartı değişmemek üzere, ayrıntılar ve görünüşe ait bazı noktalar üzerinde görüşme imkânı açıktır. Bu imkânın kaybedilmesine meydan verilmemek üzere durumun lûtfen bildirilmesi arz olunur.

Ahmet İzzet

TEVFİK PAŞA YEMİNLE BAĞLI OLDUĞU KANUN-İ ESASİ’YE SADAKATTEN AYRILMIYOR

Efendiler, sizi yormazsam Tevfik Paşa’nın bu telgrafa verdiği cevabı da bilginize sunayım:

İstanbul, 31.1.1921

Ankara’da İzzet Paşa Hazretleri’ne

İlgi: 30 Ocak 1921.

Hepimizin hükümlerini korumaya yemin ettiğimiz Kanun-i Esasi’ye aykırı esaslı değişiklikler yapmanın ve bunu kabul etmenin, kanunun açık hükümleri ile ne derece bağdaşacağı düşünülmeye değer. Bu konu, ancak Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin… vasıtasıyla gönderdiği telgrafta bildirilen ve bizce de gerekli bulunan değişikliklerin İtilâf Devletleri’ne kabul ettirilmesine çalışılıp, inşallah bu sonuç elde edildikten sonra usulüne göre çözülecek iç meselelerdendir.

Aksine bu tutum, dünkü telgrafımızda da açıklandığı üzere, konferansa kabul edilmememize ve İstanbul’un derhal Osmanlı hâkimiyetinden çıkarılmasına ve Yunanlıların dâvâsına karşı savunmasız kalmamıza, belki de onların haklı görülmesine yol açacaktır.

Telgraflardan, bir noktanın iyi anlaşılmadığı sonucuna varıyoruz. Konferansa, sizin ve bizim diyerek iki hey’et gönderileceğinin nereden çıkarıldığı anlaşılamıyor.

Dâvâ aynı, savunma yolları da aynı olduğuna göre, Konferans’a gönderilecek hey’et üzerinde de bir görüş birliğine varılırsa, oraca tayin edilecek delegeler, İtilâf Devletleri’nin tanımakta olduğu hükûmetin ilâve edeceği delegelerle birlikte gidince, hey’et birlik ve beraberlik içinde, gerekli yetkiye de sahip olur ve çekinmeden birlik hâlinde millî dâvâyı savunur.

Bu gereğin oraca da takdir buyurulduğu, delegelerin İtilâf Devletleri’ne tanıttırılmalarını bizden istemeleriyle anlaşılmıştır.

Tebliğ olunan nota ve beyanlarımız açıkça göstermektedir ki, İtilâf Devletleri, Anadolu delegelerini Londra Konferansı’na yalnız olarak kabul etmemektedir. Bunlar, Hükûmet delegeleriyle birlikte bulunmak suretiyle kabul edilecektir. Böyle ayrılık sürdürülecek olursa, büyük bir ihtimalle hiçbir tarafın delegeleri kabul edilmeyecektir.

Konferansa, yalnız buradan delege kabul edilmesi ihtimali var ise de, Anadolu için bu ihtimal de yoktur. Bundan dolayı, pek büyük fedakârlıkların eseri olan bu değişiklikten zararımıza sonuçlar doğabilir.

Çünkü, İtilâf çevrelerinde sayıları pek çok olan Yunan dostlarına: «Türkler, doğuda savaşın sürüp gitmesine taraftardır, barış ve uzlaşmaya istekli değildir» diye propaganda yaparak, lehte olanları kendilerine çekmeye, bizi haksız ve düşmanımızı haklı göstermeye fırsat verilmiş olur.

Ortak delegelerden kurulu bir hey’et gönderilirse, isteklerimiz kabul edilmese bile, lehimize olan görüşleri, aleyhe çevirmemiş ve belki aleyhimizde olanların önemli bir kısmını kazanmış oluruz.

Vakit pek dardır. Yazışmalarla kaybedilecek zaman kalmamıştır. Delegelerin hemen gönderilmesi vatan ve milletin menfaatlerinin gereğidir. Zâtıdevletleriyle sayın arkadaşlarınızın da geri dönmeleri lâzımdır.

Çünkü orada neler düşünüldüğü konusunda, yerinde yapılmış gözlemlerle edindiğimiz bilgilerden hakkıyla yararlanacak zamanın geldiğine ve oradaki görüşlerin buradaki görüşlere yaklaştırılması gerektiğine sizin de inandığınız kanısındayız.

Sadrazam

Tevfik

Efendiler, Tevfik Paşa’nın Fevzi Paşa Hazretleri’ne cevap olarak gönderdiği telgrafı da okuyalım:

Şifre İstanbul, 1.2.1921

Ankara’da Mustafa Fevzi Paşa Hazretleri’ne

İlgi: 30 Ocak 1921.

Kral Konstantin’in Atina’ya dönmesi üzerine, İtilâf Devletleri çevrelerinde ve kamuoyunda, Yunanistan aleyhine meydana gelen değişme dolayısıyla, Avrupa’da lehimize bir akım doğmuştur.

Ancak, bu akıma karşılık, Rumların tarafım tutan ve Sévres Antlaşması’nı tamamıyla veya ufak tefek değişikliklerle uygulayarak Türkiye’yi ortadan kaldırma düşüncesinde bazı siyaset adamları da vardır. Özellikle aldığımız güvenilir bilgilere göre, bu siyaset adamlarının, Anadolu temsilcilerinin de konferansa davet edilmesini kabul etmeleri ve buna istekli görünmeleri, Anadolu’nun böyle bir davet kabul etmeyeceğine inanmış olmalarından ileri gelmektedir.

Bununla güdülen maksat da, bu davete uymama durumunu öne sürerek ve bize karşı sert tedbirler alınmasını haklı göstererek, kamuoyunu siyasetlerine uymaya mecbur etmektir. Bu bakımdan, konferansa bir an önce ve birlikte gidilerek hakkımızın alınmasına çalışmak şarttır.

Eğer orada meşru ve haklı isteklerimizin reddedildiğini görür ve konferanstan çekilmek zorunda kalırsak, bu durum, karşımızdakilerin elinde aleyhimize kullanılacak tesirli bir silâh olamaz. Telgraflarında öne sürülen isteklerin, daha önce de bildirilen sebepler ve İstanbul’un özel durumu dolayısıyla, kabulü mümkün değildir.

Bunlarda ısrar ederek, konferansa tam zamanında katılma fırsatı kaçırılırsa, önce birlik sağlanamadığı için İstanbul ve Boğazlar büsbütün Osmanlı hâkimiyetinden çıkar.

İkinci olarak, İtilâf Devletleri’nin Yunanistan’a para ve asker yardımı yapmaları ve Anadolu’da ortak bir taarruz hareketi yürütmeye kalkışarak zaten savaşın günden güne artan güçlüklerinden sayıları pek çok azalmış olan Türk unsurunun, bir kat daha ezilip yok obuası ile karşı karşıya kalınır.

Üçüncü olarak büyük ölçüde fedakârlıklara katlanmak karşılığında dış yardıma ihtiyaç mecburiyeti ortaya çıkar ve nihayet hedefimiz olan istiklâlin heder edilmesi gibi acı sonuçlar doğar. Delegelerimizin hemen İstanbul’a gönderilmesi kaçınılmaz bir zarurettir, efendim.

Sadrazam Tevfik

Saygıdeğer Efendiler, Osmanlı Sadrazamının daha başka bazı öğütleri ve bildirdikleri vardır. Müsaade buyurursanız onları da okuyalım:

Şifre İstanbul, 5.2.1921

Ankara’da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Londra’da toplanacak olan konferansa Osmanlı Devleti’nin de davet edilmesinden dolayı telâşa düşen Yunanlılar, aleyhimizdeki propagandalarını bir kat daha artırmışlardır.

Paris’teki delegemizden aldığımız bilgilere göre, Yunanlılar, Fransız kamuoyunu aleyhimize çevirmek için, Anadolu’da bir Alman kurmay askerî hey’eti bulunduğu, sizin harekât ve siyasetinizin de bu hey’etin telkinleri ile yürütüldüğü yolunda Fransız çevrelerinde söylentiler yaymaktadırlar.

Ayrıca, Türkiye’deki Hristiyanların toplu olarak öldürülmekte olduğu ileri sürülerek, bunların kurtarılması için Papa tarafından bütün parlamentolara başvurulduğunun duyulduğu da sözü geçen delege tarafından bu bilgilere eklendiğinden, pek kötü etkiler yaratacak olan bu söylentilerin sür’atle yalanlanması rica ve tavsiye olunur.

Sadrazam Tevfik

Şifre İstanbul, 8.2.1921

Ankara’da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Konferansı etkilemek maksadıyla, Şubatın yirmi birinde, Yunanlıların 70-80 bin kişiyle taarruza geçecekleri Hariciye Nezareti’nce güvenilir kaynaklardan haber alınmıştır. Taarruzun Karahisar – Eskişehir doğrultusunda olacağı sanılmaktadır. İtilâf Devletleri temsilcileri, Ankara delegelerinin yalnız olarak konferansa kabul edilemeyeceğini de söylemişlerdir.

Sadrazam Tevfik

Bu telgrafın yazılmasından maksat, Yunanlıların taarruz edeceğini bildirmek miydi? Yoksa, 70-80 bin kişilik düşman kuvvetinin taarruza geçeceği tehdidi ile, konferansa Ankara delegelerinin yalnız olarak kabul edilemeyeceğini söylemek mi idi? Bunu kestirmek güçtür.

Delege gönderilmesi konusunda, bizim ileri sürdüğümüz görüşleri, yazılarımızda belirttiğimiz şekilde Tevfik Paşa, İtilâf Devletleri temsilcilerine tebliğ etmiş de, telgrafın son fıkrasıyla, aldığı cevabı mı bildiriyordu? Bu da açık değildir.

İstanbul, 8.2.1921

Ankara’da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Fransız kamuoyunu incitmemek için Kilikya’da (Şimdiki Çukurova bölgesi) taarruzdan kaçınılması, hayırseverliğinden şüphe edilmeyen bazı Fransız devlet adamlarının tavsiyesi üzerine, Paris delegemiz tarafından büyük bir önemle bildirilmiştir.

Sadrazam Tevfik

OSMANLI DEVLET ADAMLARININ BELİRGİN ÖZELLİKLERİ

Efendiler, bu gibi tavsiyeleri, İstanbul hükûmetlerinden çok dinlemiştik. Bizim taarruzdan kaçınmamızı tavsiye eden hayırseverin karşısındaki kimse, işittiğini bir gramofon gibi bize ulaştırırken, bu hayırsevere, bize taarruzdan kaçınılmasını, gerekenlere tavsiye edip etmediğini sormuş mudur acaba? Aldığı cevap, olumsuz idiyse, onun hayırseverliğine nereden hükmetmişti?

Vatanımızı işgal edenlerin kamuoyunu gücendirmemeyi tavsiye edenlere, vatanı işgal edilen milleti niçin incittiklerini ve incitmekte devam ettiklerini sormamak, neden bu Osmanlı devlet adamlarının belirgin özellikleri olmuştu?

Kısacası, saygıdeğer Efendiler, görülüyor ki, Tevfik Paşa ve arkadaşlarıyla, temelde, düşünce ve görüşlerde anlaşmak mümkün olamıyordu. Nihayet, konu Meclis’e getirildi.

Meclis’e iki teklifte bulundum. Birisi memleketin durumunu ve milletin gayesini İstanbul’a açıkça bildirmek; ikincisi, ayrıca davet yapıldığında Londra’ya müstakil bir hey’et göndermekti. Her iki teklifim de kabul edildi.

Efendiler, Meclis’in görüş ve kararını Tevfik Paşa’ya bildiren telgraf aynen şöyleydi:

TEVFİK PAŞA’NIN TEKLİFLERİ KARŞISINDA BÜYÜLT MİLLET MECLİSİ’NİN KARARI

Londra Konferansı’na davet dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ve Bakanlar Kurulu Başkanı Fevzi Paşa Hazretleri ile İstanbul’da Tevfik Paşa Hazretleri arasındaki telgraf haberleşmeleri, Genel Kurul’da okunmak suretiyle Meclis’e bilgi verildi.

Tevfik Paşa Hazretleri tarafından ileri sürülen görüşler, memleketin bugünkü durumu üzerinde kendilerinin açık bir görüşe varmaktan pek uzak olduklarını, bize üzüntüyle gösterdi. İstanbul’da ateşkes anlaşmasından beri iki türlü hükûmet biribirini takip etmiştir.

Biri Damat Ferit’in başkanlığı altında, çeşitli kimselerin katılmasıyla kurulan hükûmetler ki, her ne pahasına olursa olsun, İtilâf Devletleri’ne karşı mutlak olarak boyun eğme düşüncesini temsil etmiş ve memleketin kendi hâkimiyet haklarını devam ettirmek için yaptığı sürekli fedakârlıktan, düşmanlarla birlikte çalışmak suretiyle sonuçsuz bırakmayı özel bir politika haline getirmişti. Bu düşüncenin peşine takılanlar, memleketin kötülük ve hainliğe elverişli ne kadar nankör evlâdı varsa, hepsini kışkırtarak ve silâhlandırarak millî savunmaya kendilerini adayan vatanseverler aleyhine hiç durmadan kullandılar.

İslâm şeriatı adına yayınlanan sahte fetvaların, mîrimiran (Beylerbeyi) ünvanı ile mükâfatlandırılan Anzavurlarla, vatanın bağımsızlığı ve savunması aleyhine, etrafa gönderdiği maddî ve manevî zehir ve fesat kuvvetlerine karşı, Anadolu aylarca çarpışmaya mecbur oldu. Onlar, düşmanlar hesabına cephelerimizi kaç defa arkadan vurdular.

Müslümanlığın ilk asrından beri şeref ve hak din adına cihat eden milletimiz, tarihimizin ilk günlerinden beri, devlet ve memleket ne zaman tehlikeye düşmüşse, kanını bol bol akıtmaktan geri durmayan milletimiz, bu defa muazzam vatandan arta kalan son parçada, son kaleye çekilmiş, en son savunmasını yaparken, hükûmet adını alan hey’etler, düşmanlar hesabına, düşman safları arasında kendi milletleri aleyhine çalışıyorlardı.

Bizans’ın son günlerinde, Fatih’in teslim davetine karşı «Allah’ın bana bir emaneti olan bu memleketi, ancak Allah’a teslim ederim» diye son Bizans İmparatoru’nun tahtına varis bir hanedandan gelen bugünkü halife ve sultanın hükûmeti, esir olmamak isteyen milleti, kendi eliyle bağlayarak düşmanlara teslim etmeye çalışıyordu. Bu birinci safha, o hükûmetlerin ve onlarla birlikte olanların bozguna uğramasıyla son buldu. İkinci türlü hükûmet, Tevfik Paşa’nın başkanlık ettikleri hey’ettir.

Bunlar, gaye bakımından Anadolu savunmasına taraftar olduklarını söylemekle birlikte, icraat bakımından, memleketin samimî olarak elde etmek istediği barışa asla affedilmeyecek bir gaflet ve inatla engel olmakta devam ediyor. Saltanat şûrâsında İtilâf Devletleri’nin uzattığı esaret belgesini ayağa kalkarak ve saygı göstererek kabul ve imza eden devlet adamları ve Âyân üyeleri, bütün memlekette hiçbir hak ve yetkiyi temsil etmeyen geçersiz bir kuvvet durumundadır.

Anadolu ve İstanbul, istiklâl ile esaretin, hürriyet ile mahkûmiyetin birbirine zıt ve ters düştüğü iki ayrı parça halinde kalmıştır.

Biz, memleketin esir edilmiş, iradesini kaybetmiş parçasını, hür ve müstakil olan kısma katmak istiyoruz. İstanbul’un devlet adamları, bütünü oluşturan ve bütün bir düşmanlık dünyasına karşı kendini şeref ve metanetle savunan hür kısmı, esir ve mahkûm durumdaki küçük parçaya bağlamak ve katmak istiyorlar.

Bütün Anadolu’yu, hürriyet ve istiklâline âşık bütün memleket çocuklarını ve bugünkü zulüm görmüş İslâm dünyasının ruhunu temsil eden Büyük Millet Meclisi, İstanbul’un hasta ve hürriyetten yoksun bir hey’etine boyun eğmeyi, hiçbir zaman kabul edemez.

Meclis’imiz tarafından kabul ve ilân edilen ve bütün memlekette uyulan Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’muz gereğince, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Milletin yasama ve yürütme gücü ise, onun gerçek ve tek mümessili olan Büyük Millet Meclisi’nde toplanır.

Bu temel ilkeler karşısında delegelerimizin İstanbul’a giderek oradan seçilecek bir hey’ete katılmasına ve oranın vereceği bir yetki belgesi ile dünyaya karşı millî davamızı savunmayı üzerine almasına imkân yoktur.

Eğer isterseniz fiili ve haklı olarak mutlak bağımsızlığı bulunan, bütün idarî teşkilâtı ile memleketi yöneten, ordularıyla doğuda ve batıda düşmanları ezerek memlekete barışın yollarını açan Meclis’imizin delegeler hey’etini, memleketi temsil edebilecek tek hey’et olarak tanırsınız. Yoksa, biz kendi hey’etimizi kendimiz göndermek kararını zaten almış bulunuyoruz.

Bizce istenilen ve gerekli görülen, bu kararımıza verilecek cevabın, birtakım sözler değil, fiilî davranışlar olmasıdır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.